23 Mayıs 2013 Perşembe

Ben Kimim?

Göçebe bir ruhum ben sadece.

Küçük bir çakıltaşı idim, hafifçe akan bir akarsuyunda, küçük bir çocuk buldu beni. "Bak anne" dedi "Ne kadar biçimsiz bir taş." Sakladı beni yıllarca, en korkutucu oyuncaklarıyla. Büyüyünce çocuk, baktı bana, "ne biçimsiz bir taş" dedi yeniden, sevinmiştim o anda, hatırladı beni yine geçen onca geçen zamana… Lakin attı beni azgın bir akarsuya. Aşındım aşındım yok oldum, kayboldum...
Yeniden bulduğumda kendimi, bir eğrelti otuydum. Rüzgarla bükülüp dururdum, ev sahipliği yapardım böceklere, uğultuyla şarkı söylerdim sessiz gecelerde… Bir simyacı kesti beni "ne biçimsiz bir ot" dedi, kaynattı ve içti. Yitip gittim, kayboldum.

Gözümü yeniden açtığımda bir balıktım. Tuhaf, küçük, çirkincene bir balık. Yüzer yüzer, küçük otları yerdim. Bir gün ot diye sivri bir nesneyi yedim, kendimi kapalı bir fanusta buldum, hapisdeydim. Baktılar bana, "ne biçimsiz bir balık" dediler, sıkıldılar ve bir yaz gecesi beni özgür kıldılar. Lakin okyanusa bıraktılar. Bilmiyorlardı ki, benim yerim küçük bir göldü, bilirdik ki gölden okyanusa gidenler hep öldü. Ve büyük bir balık yedi beni, biçimsizliğimi umarsamadan. Yok oldum, kayboldum.

Kendime geldiğimde bir kuştum. Özgürce uçardım, en yüksek tepelere konardım. Geceleri uçan bir kuştum. Ben biçimsiz gri bir baykuştum. Uğursuz derdi kimi insan bana bakarak, kimisi de "ne biçimsiz kuş" derdi yakalamaya çalışarak. En nihayetinde kaçardım hep. Daha bir bilinçliydim çünkü. Uzun bir ömrüm oldu, o zaman öğrendim durmamayı. Yorulmamayı, her daim, o kıtadan bu kıtaya uçmayı. O zaman öğrendim bir yerde uzun süre kalmamayı. Sanırım asıl baykuşken öğrendim yalnızlığı, suskunluğu, uğursuzluğu. Bir dalda oturup yine sessizce ormanı tepeden izlerken, öylece gözlerimi kapatıp öldüm nereye gideceğimi ve ne olacağımı bilmeden.

Döndüm, döndüm, döndüm….

Bir bedene çekildim, açtım gözlerimi merakla. Bir bebektim, küçük bir insan... Üstünde giysi olmayan bir kadının kollarındaydım. Ağlamaktaydım, tüm geçirdiğim dönemlerde ki acılarıma ağlamaktaydım. Yalnızlığıma, olduğum duruma, anlamsızlığıma en çok ise belirsizliğime ağlamaktaydım. Benle beraber biçare bir çakıltaşı ağlamaktaydı, yamuk bir eğrilti otu, küçük bir balık, avare bir baykuş ağlamaktaydı. Ama ben ağlarken güldü büyük insanlar. Benim hüznüm name geldi onlara, şarkı geldi, çok sevindi insanlar, çok sevindi çıplak, sarkık memeli kadın. Çok sevindi terli, genç adam. Çıplak kadın yavaşça eğildi bana, gülümsedi "ne biçimsiz bebeksin sen" dedi, öptü alnımdan, adeta biçimsizliğimi kutlarmışcasına beni umursamadan....

5 yorum:

  1. Reenkarnasyona inandim <3
    ne guzel yazi :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. evet... esasında reenkarnasyonu ölüm sonrasıyla kıyaslamak dışında, hayatımız üzerinden yorumlarsak, sürekli reenkarne oluyoruz. 1 yıl önceki kişi ile bir yıl sonraki kişi aynı olmuyor, haliyle bazı dönemler "ölüyoruz" ve yeniden başka bir benliğe "doğuyoruz", sürekli halden hale geçiyoruz...

      Sil
  2. okurken aklıma "ne çektin be" geldi bu hoşlukta bir yazıya limon tadında bir yorum olacağını bilerek hemde :/ :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. teşekkürler elemimi kederimi aldığın için =))

      Sil
  3. Reenkarnasyona inanmam ama yorumunda söyledigini okuyunca hak verdim. Cok haklısın. Hep bir dönüsüm icindeyiz. Bazen birtaş, bazen bir eğrelti otu, bazen bir balık, bazen bir kuş, bir baykuş, bazende bir bebek. Ama neye dönüsürsek dönüşelim. Hep aynı kalan biraeyler varmı icimizde. Hep biçimsiz olmakmı var kaderimizde?

    YanıtlaSil